ATATÜRK'ÜN HAYATI (TÜRKÇE)

27 Mart 2010 Cumartesi

ATATÜRK'ÜN HAYATI (TÜRKÇE)

MUSTAFA KEMAL’İN ÇOCUKLUĞU VE EĞİTİMİ

Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938) Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanıdır. Mustafa Kemal 1881 yılında Selanik’te doğmuştur. Babasının adı Ali Riza Efendidir. Babası bir gümrük memuru idi.

Annesinin adı Zübeyde Hanım’dır. İlkokul eğitimi için, Selanik’teki Şemsi Efendi okuluna gitmiştir. Ancak Mustafa Kemal babasını çok küçük yaşlarda kaybetmiştir. Bu nedenle okuldan ayrılmak zorunda kalmıştır. Mustafa ve annesi dayıları ile birlikte yaşamak üzere taşraya gitmişlerdir. Onu annesi büyütmüştür. Yaşamı bu şekilde bir süre devam etmiştir.

Mustafa çiftlikte çalışmaya başlamış, ancak annesi okula gitmemesi nedeniyle endişelenmeye başlamıştır. Sonunda, annesinin Selanik’teki kız kardeşi ile birlikte yaşamalarına karar verilmiştir. Selanik’teki Askeri Rüştiyeye kaydını yaptırmıştır. Askeri Rüştiyeyi 1895 yılında bitirdikten sonra, Mustafa Kemal Manastırdaki Askeri İdadiye girmiştir.

Manastırdaki Askeri İdadiyi başarılı bir şekilde bitirdikten sonra, Mustafa Kemal İstanbul’a gitmiş ve 13 Mart 1899 yılında Harbiye’nin hazırlık sınıfına kaydını yaptırmıştır. Harbiye’yi bitirdikten sonra ise, Mustafa Kemal 1902 yılında Harp Akademisine başlamış ve 11 Ocak 1905 yılında kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuştur.

ATATÜRK’ÜN GÖRÜŞLERİ

Ekonomi üzerine

Atatürk Devrimlerinin sonucunda, Türkiye’nin ekonomik yapısı tümüyle iyi yönde bir gelişme göstermiştir. Kapitülasyonların kaldırılması ile birlikte, ulusal ve liberal bir ekonomi için gerekli olan temel atılmıştı. Atatürk’ün ülke ekonomisi üzerindeki görüşü, "Memleketin efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür" özdeyişi ile ortaya konmaktadır.

Dış Politika üzerine

Atatürk’ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" özdeyişine, o dönemlerdeki birçok ulusal liderin insanların güvenini sarsarak devleti ve onun kurumlarını içten çökertme politikalarına, polis devleti taktiklerine ve daha sonra da uluslararası ihtilaflara yönelmelerine rağmen şiddetli bir biçimde, bağlı kalınmaktaydı.

Türkiye, bu dönemde ülke içerisindeki devleti ve onun kurumlarını içten çökertme girişimlerini engelleyebildiği gibi, savaşın dışında kalmayı başarmıştır.

ATATÜRK DEVRİMLERİ

Atatürk askeri bir dahi ve karizmatik bir lider olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir devrimciydi. O dönemlerde, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi ve kültürel açıdan gelişmiş toplumların aktif bir üyesi olabilmesi için, modernize edilmesi çok önemli idi. Mustafa Kemal ülkesindeki yaşamı modernize etmiştir.

Atatürk 1924 ile 1938 yılları arasında, insanlarının kurtuluşları ve hayatta kalabilmeleri için yaşamsal öneme sahip olan devrimleri hayata geçirmiştir. Tüm bu devrimler, Türk halkı tarafından büyük bir coşku ile karşılanmıştı.

Harf Devrimi

Atatürk’ün gerçekleştirmiş olduğu en önemli devrimlerden birisi, Arap alfabesinin kaldırılması ve Latin alfabesinin kabul edilmesi olmuştur. 3 Kasım 1928 tarihinde, yeni Türk Alfabesi kabul edilmiştir.

Kıyafet Devrimi

Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar çarşaf giymekten vazgeçerek, modern kadın elbiseleri giymeye başladılar. Erkekler ise fes yerine şapka giymeye başladılar.

Hukuk Sisteminin Laikleştirilmesi

1920 yılında kurulmuş olan yeni Türkiye Devletinin yeni bir hukuk sistemine ihtiyacı vardı. Atatürk, Şeriat Kanununun yerine İsviçre Medeni Kanununu getirmiş, o dönemde geçerli olan ceza yasasının yerine ise İtalyan Ceza Yasasını getirmiştir. Türk Hukuk Sistemi ise tüm çağdaş gereksinimler Çerçevesinde modernize edilmiştir.

Öğrenimin Laikleştirilmesi

19. Yüzyıl başlarına dek, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde çeşitli eğitim sistemleri uygulanmaktaydı. Atatürk İslami eğitim veren medrese sisteminin yeni toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini gördü. Bu nedenle, batı modellerine benzeyen yeni bir eğitim sisteminin oluşturulması gerekliydi. Böylece, mevcut sistem değiştirilerek 1933 yılında bir üniversite reformu gerçekleştirilmiştir.

Kadınlara Sağlanan Medeni Haklar

Atatürk Devrimleri ile birlikte, yüzyıllar boyunca ihmal edilmiş olan Türk kadınına yeni haklar tanınmıştır. Böylece kabul edilmiş olan medeni kanun gereğince bundan böyle kadınlar da erkeklere tanınan haklara sahip olacaklar, resmi görevlere atanabilecekler, oy verme ve Millet Meclisine seçilebilme hakkına sahip olabileceklerdir. Tek eşlilik ilkesi ve kadınlara tanınan eşit haklar, Türk toplumuna bir canlılık kazandırmıştır.

Atatürk’ün Türk Tarihi ile ilgili Çalışmaları

Kültürel alanda bir tür milliyetçilik anlamındaki yazı devrimi sonrasında, Atatürk tarih konusuna ağırlık verdi ve 1931 yılında Türk Tarih Kurumunu kurdu. Burada, Türkiye Tarihi kapsamlı bir şekilde incelenmekte ve değerlendirilmektedir.

Bunların dışında, Yeni Takvim, Ağırlıklar ve Ölçüler, Tatiller ve Soyadı Kanunu gibi diğer birçok devrimler de gerçekleştirilmiştir. Bu konudaki bazı örnekler arasında 1924 Hafta sonu Yasası, 1925 Uluslararası Zaman ve Takvim Sistemi, 1926 Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu, 1933 Ölçü Sistemleri ve 1934 Soyadı Yasası sayılabilir.

1932 yılında Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen yasa gereğince Türkler soyadı aldılar ve Milletin liderine de "Türklerin Babası" anlamına gelen Atatürk soyadı verildi.

ATATÜRK İLKELERİ

Atatürk ilkeleri, altı ana başlık altında toplanabilir:

Cumhuriyetçilik:

Kemalist devrimler siyasi bir devrim niteliğindedir ve çokuluslu bir İmparatorluktan Türkiye ulus devletine geçiş gerçekleştirilmiş ve böylece modern Türkiye’nin ulusal kimliği kazandırılmıştır. Kemalizm Türkiye için yalnızca Cumhuriyet rejimini tanımaktadır. Kemalizm insanların arzularını yerine getirebilecek yegane rejimin cumhuriyet rejimi olduğuna inanmaktadır.

Halkçılık:

Gerek içeriği gerekse hedefleri açısından bakıldığında, Kemalist Devrim ayrıca bir sosyal devrim niteliği de taşımaktaydı. Bu devrim seçkin bir grup tarafından genel olarak halka yönelik bir biçimde gerçekleştirilmişti. Kemalist devrimler, özellikle İsviçre

Medeni Kanunu olmak üzere Batı kanunlarının Türkiye’de uygulamaya konmasıyla birlikte kadınların statüsüne kökten değişiklikler getirmiştir. Üstelik, 1934 yılında kabul edilen bir kanun ile kadınlar seçme hakkını almışlardır.

Atatürk çeşitli ortamlarda Türkiye’nin gerçek Yöneticilerinin köylüler olduğunu söylemiştir. Aslında bu durum Türkiye için bir gerçek olmaktan çok bir hedef niteliğindeydi. Gerçekte, halkçılık ilkesi için yapılan resmi açıklamada Kemalizmin sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf farklılıklarına karşı olduğu ifade edilmekte ve hiçbir bireyin, ailenin, sınıfın veya organizasyonun diğerlerinin daha üzerinde olmasını kabul etmiyordu.

Kemalist ideoloji, aslında, Türk vatandaşlığı olarak ifade edilen bir fikre dayanmaktaydı. Gurur ile birleşen vatandaşlık fikri, onların daha fazla çalışmaları için gerekli psikolojik teşviki sağlayacak, birlik fikri ve ulusal bir kimliğin kazanılmasına yardımcı olacaktı.

Laiklik:

Kemalist laiklik yalnızca devlet ve dinin birbirinden ayrılması anlamına gelmiyor, ayrıca dinin eğitim, kültürel ve yasal konulardan da ayrılması anlamını taşıyordu. Laiklik, düşünce özgürlüğü ve kuruluşların dini düşünce ve dini kuruluşların etkisinden bağımsız olmaları anlamına geliyordu. Böylece, Kemalist devrim ayrıca laik bir devrim idi.

Kemalist devrimlerin birçoğu laikliği gerçekleştirmek amacıyla yapılmış ve diğer birçoğu ise laikliğe ulaşılmış olması nedeniyle gerçekleştirilebilmiştir. Kemalist laiklik ilkesi Tanrı karşıtı bir ilke değildi. Bu akılcı ve dini siyasettir dışında tutan bir ilke idi. Bu Kemalist ilke aydınlanmış İslam’a değil, çağdaşlığa karşı olan Müslümanlığa karşısındaydı.

Devrimcilik:

Atatürk’ün ortaya koyduğu en önemli ilkelerden birisi de reformculuk veya devrimcilikti. Bu ilkenin anlamı Türkiye’nin devrimler yaptığı ve geleneksel kuruluşlarını modern kuruluşlar ile değiştirmiş olduğu idi. Geleneksel kavramların iptal edildiği ve modern kavramların benimsendiği anlamına geliyordu. Devrimcilik ilkesi, yapılmış olan devrimlerin tanınmalarının çok ötesine geçti.

Milliyetçilik:

Kemalist devrim ayrıca milliyetçi bir devrim idi. Kemalist milliyetçilik ırkçı bir yapıda değildi. Bu devrimin amacı, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının korunması ve ayrıca Cumhuriyetin siyasal yönden gelişmesi idi. Bu milliyetçilik, tüm diğer milletlerin bağımsızlık haklarına saygılı idi.

Yine bu milliyetçilik, sosyal içerikli bir milliyetçilikti. Yalnızca anti - emperyalist değil, aynı zamanda gerek hanedan yönetimine gerekse herhangi bir sınıfın Türk toplumunu yönetmesine karşı olan bir milliyetçilikti. Kemalist milliyetçilik, Türk devletinin vatanı ve halkı ile bölünmez bir bütün olduğu ilkesine inanmaktadır.

Devletçilik:

Kemal Atatürk yapmış olduğu açıklamalarda ve politikalarında Türkiye’nin bir bütün olarak modernizasyonunun ekonomik ve teknolojik gelişmeye önemli ölçüde bağlı olduğunu ifade etmiştir.

Bu bağlamda, devletçilik ilkesinin de devletin ülkenin genel ekonomik faaliyetlerini düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği alanlara veya özel sektörün yetersiz kaldığı alanlara veya ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara yine devletin girmesi gerektiği anlamında yorumlanmaktadır. Ancak, devletçilik ilkesinin uygulanmasında, devlet yalnızca ekonomik faaliyetlerin temel kaynağını teşkil etmemiş, aynı zamanda ülkenin büyük sanayi kuruluşlarının da sahibi olmuştur.

ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ

Atatürk ülke içerisinde sık sık seyahat etmiştir. Gemlik ve Bursa gezileri esnasında Atatürk soğuk almıştı. Tedavi olmak ve dinlenmek üzere İstanbul’a geri döndü. Ama, ne yazık ki Atatürk çok ciddi bir şekilde hastalanmıştı. 10 Kasım 1938 tarihinde saat 9.05’te Atatürk vefat etti. Ama o, insanlarının gözünde ölümsüzlük kazandı. Öldüğü andan itibaren, Onun sevilen ismi ve hatırası onun insanlarının kalplerinde yerini almıştır.

O bir kumandan olarak birçok savaş kazanmış, bir lider olarak kitleleri etkilemiş, bir devlet adamı olarak başarılı bir yönetim sergilemiş, ve nihayet bir devrimci olarak bir toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve hukuki yapısını kökten değiştirme başarısını göstermiştir. O, dünya tarihindeki en üstün şahsiyetlerden birisi olmuştur. Tarih onu Türk ulusunun en şerefli evlatları ve insanlığın en büyük liderleri arasında sayacaktır.


ATATÜRK'ÜN HAYATI (İNGİLİZCE)

On a day of 1881, a male child was born in a pink house located at the district of Ahmet Subaşı, city of Salonika, which is inside Greek boundaries today. Father Ali Rıza whispered the name of the child to his ear. "MUSTAFA." Before Mustafa ,Zübeyde Hanım and Ali Rıza Bey had three children named Fatma,Ömer and Ahmet. When Mustafa was born none of those children were alive. Mother Zübeyde Hanım was a pretty Turkmen woman strictly devoted to religious beliefs.The ancestors of Zübeyde Hanım were known as a branch of Turkmen tribe. They immigrated from Anatolia to Rumelia during the conquest of Rumelia by the Ottomans and settled in Sarıgöl subdistrict located west of the Vodina district in west Makedonia. It is thought that this tribe came there from Konya or Aydın provinces of Anatolia. Father Ali Rıza was a resident of Salonika and his father was Ahmet Efendi .His uncle Hafız Ahmet Efendi, a teacher in the district school, was nicknamed as "Red Hafız Efendi" because of his red beard. At the time, Father Ali Rıza was working as a customs officer. Later, he quit and established a partnership with a timber trader Cafer Efendi. He was also involved with brine trading for some time. Ali Rıza passed away at the young age of 47. What were left from Ali Rıza Bey to Zübeyde was two mecidiyes (40 kuruş) widow salary,7 year old Mustafa and his sister Makbule. First enrolled in a traditional religious school, Mustafa soon switched to a modern one. After a short time(1893) Mustafa Kemal enrolled to military middle school, he provided acceptance of himself to his friends and teacher. He was clever, hard working and dignifed. Especially, in the field of Mathematics he was unique. All of his teacher were appreciating him. He had a special positon from view of his Mathematics teacher. Lietunant Commander amazed with his student's abilities, characher and diligence. One day, Lietunant Commander teacher Mustafa spoke to Mustafa quoting. His mathematics teacher said “My son, we both have the same name. As, there should be a difference, let your name Mustafa Kemal, from now on”. After his father died left the school and he went tolive with their uncle. In 1905, Mustafa Kemal graduated from the War Academy in Istanbul with the rank of Staff Captain. Posted in Damascus, he started with several colleagues, a clandestine society called "Homeland and Freedom" to fight against the Sultan's despotism. In 1908 he helped the group of officers who toppled the Sultan. Mustafa Kemal's career flourished as he won his heroism in the far corners of the Ottoman Empire, including Albania and Tripoli. He also briefly served as a staff officer in Salonica and Istanbul and as a military attache in Sofia. In 1915, when Dardanelles campaign was launched, Colonel Mustafa Kemal became a national hero by winning successive victories and finally repelling the invaders. Promoted to general in 1916, at age 35, he liberated two major provinces in eastern Turkey that year. In the next two years, he served as commander of several Ottoman armies in Palestine, Aleppo, and elsewhere, achieving another major victory by stopping the enemy advance at Aleppo. On May 19, 1919, Mustafa Kemal Pasha landed in the Black Sea port of Samsun to start the War of Independence. In defiance of the Sultan's government, he rallied a liberation army in Anatolia and convened the Congress of Erzurum and Sivas which established the basis for the new national effort under his leadership. On April 23, 1920, the Grand National Assembly was inaugurated. Mustafa Kemal Pasha was elected to its Presidency. Fighting on many fronts, he led his forces to victory against rebels and invading armies. Following the Turkish triumph at the two major battles at Inonu in Western Turkey, the Grand National Assembly conferred on Mustafa Kemal Pasha the title of Commander-in-Chief with the rank of Marshal. At the end of August 1922, the Turkish armies won their ultimate victory. Within a few weeks, the Turkish mainland was completely liberated, the armistice signed, and the rule of the Ottoman dynasty abolished. In July 1923, the national government signed the Lausanne Treaty with Great Britain, France, Greece, Italy, and others. In mid-October, Ankara became the capital of the new Turkish State. On October 29, the Republic was proclaimed and Mustafa Kemal Pasha was unanimously elected President of the Republic. Atatürk married Latife Usakligil in early 1923. The marriage ended in divorce in 1925. The account of Atatürk's fifteen year Presidency is a saga of dramatic modernization. With indefatigable determination, he created a new political and legal system, abolished the Caliphate and made both government and education secular, gave equal rights to women, changed the alphabet and the attire, and advanced the arts and the sciences, agriculture and industry. In 1934, when the surname law was adopted, the national parliament gave him the name "Atatürk" (Father of the Turks). He died at 9.05 on November 10, 1938, following an illness of a few months, the national liberator and the Father of modern Turkey died. But his legacy to his people and to the world endures. Atatürk's body was re-interred in Anıtkabir splendid mausoleum in 1953.

0 yorum:

back to top